19 Mayıs 2018 Cumartesi

ANAYASA GÜVENCESİNDEKİ DEVRİM KANUNLARI - Araştırmacı-Yazar: HÜSNÜ MERDANOĞLU

ANAYASA GÜVENCESİNDEKİ DEVRİM KANUNLARI

GİRİŞ
Yürürlükteki Anayasamızın 174 üncü maddesi “İnkılap kanunlarının korunması” başlığı altında şu hükmü içermektedir:

“Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.”

Anayasamızda söz konusu inkılâp (devrim) kanunları, sekiz başlık altında sıralanmıştır. Aşağıda bu kanunlarını içerdiği hükümlere değinilecektir.

DEVRİM KANUNLARININ İÇERİĞİ
Onca yeniliklerin ve atılımların öncüsü Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart 1923 günü, Kemalist Büyük Türk Devrimi’nin amaçları doğrultusunda ayrı bir önem taşıyan üç temel yasayı kabul etmiştir. Bu yasalar;

-Şer'iye ve Evkaf Vekaletlerinin (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlık) kaldırılarak, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasını sağlayan 429 sayılı Yasa,

-Halifelik kurumunun kaldırılmasını sağlayan 431 sayılı Yasa ile

-430 sayılı “Tevhidi Tedrisat (Öğretimde Birlik) Yasasıdır. ve bu Yasa korunması gereken yasaların ilkini oluşturmaktadır.

1) Anayasal güvencede olan yasaların ilkini oluşturan, 6 Mart 1924 günü 63 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”;

Medreselerin kapatılmasını, Türkiye dahilinde çalışmalar yürüten bütün eğitim kurumları ile birlikte medreseler için ayrılan paraların, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesini,

Din işlerinin yerine getirilmesi için; imam hatip yetiştirmek ve ilahiyat fakültelerini kurma görevinin (4. madde) Maarif (Milli Eğitim) Bakanlığına verilmesini,

hüküm altına almıştır.

Tevhid-i Tedrisat Kanununda, 22 Nisan 1925 tarihinde 637 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle; Harp okulları ve askeri liseler, Müdafaai Milliye Vekaletine (Milli Savunma Bakanlığına) bağlanmışlardır.

2) 28 Kasım 1925 günü, 230 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 671 sayılı “Şapka İktisası (Giyilmesi) Hakkında Kanun”;

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile her türlü kurum ve kuruluşlarda çalışanların ve Türk halkının “şapka” giymelerinin “mecbur” olduğunu hüküm altına almış.

3) 13 Aralık 1925 günü, 243 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”;

Büyük, küçük teke ve türbelerin kapatılmasını,

Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla, nüshacılık gibi unvan ve sıfatlar ile bu unvan ve sıfatları kulanmanın yasak olduğunu,

hüküm altına alınmıştır.

677 sayılı Kanuna, 1 Mart 1950 tarih ve 5566 sayıl Kanun ile yapılan ek maddeyle; türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanların, Kültür Bakanlığınca hizmete açılabileceği hüküm altına alınmıştır.

4) 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı “Türk Medeni Kanunu” kabul edilmiş, bu Kanunun 110 uncu maddesi ile; evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağı, karı kocaya evlenme kağıdının verileceği, evlenme kağıdının düzenlenmesinden önce dini törenin yapılamayacağı gibi medeni nikaha esas kurallar hüküm altına alınmıştır. Bu hükümler de, korunan devrim kanunları kapsamında bulunmaktadır.

Bu hükümler, yürürlükte olan 4721 sayılı Medeni Kanunun 143 üncü maddesi ile korunmaktadır.

5) 20 Mayıs 1928 günü, 900 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1288 sayılı “Beynelmilel Erkamın Kabulü (Uluslararası Rakamların) Hakkında Kanun”;

Türkiye sınırları içinde, her türlü resmi ve özel yazışmalarda, uluslararası iletişimde kullanılan rakamların kullanılmasını hüküm altına almıştır.

6) 3 Kasım 1928 tarihli ve 1030 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında Kanun”;

Türkiye sınırları içinde bulunan bütün okullarda aşağıda listede yer alan harfler ile eğitim yapılacağı, Türk yurttaşının resmi başvuruda, bu harfleri kullanabileceği,

1928 yılından itibaren, Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilân, reklâm ve sinema yazıları ile her türlü özel ve resmi belge, özel gazete ve dergilerin Türk harfleriyle basılmasının zorunlu olduğu,

hüküm altına almıştır.

Büyük Harf Küçük Harf

A a - B b - C c - Ç ç - D d - E e - F f - G g - Ğ ğ - H h - İ i - I ı  - J j - K k - L l - M m - N n - O o - Ö ö - P p - R r - S s - Ş ş - T t - U u - Ü ü - V v - Y y - Z z

7) 29 Kasım 1934 tarihli ve 2867 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2590 sayılı “Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun”;

“Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lâkap ve unvanlar”ının kullanılamayacağını,

Erkek ve kadın vatandaşların, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adları ile ayrılacağını,

Harp madalyaları dışında resmi nişan ve madalyaların taşınamayacağını, Türklerin yabancı devlet nişanlarını taşıyamayacaklarını (2. madde),

hüküm altına almıştır.

8) 13 Aralık 1934 tarihli ve 2879 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun”;

Hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, ibadet yerleri dışında

dini giysilerin giyilmeyeceğini, her din ve mezhepten yalnız bir din temsilcisine ayin haricinde kendi dini giysisini giyme yetkisinin verilebileceğini,

Türkiye'de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımalarının yasak olduğunu,

Türkiye’ye gelecek olan yabancı askeri şahısların resmi giysilerini ne zaman ve nerede giyebileceklerinin Bakanlar Kurulu iznine tabi olacağını,

hüküm altına alınmıştır.

SONUÇ
Dini ibadet yerleri dışında, dini giysi giyme yetkisinin sadece bir dini temsilciye verildiğine, Türk halkının “şapka” giymelerinin zorunlu olduğuna, bütün okullarda kullanılacak harflerin yasa ile saptanıp, anayasal güvenceye alındığına göre, sokaklarda yasalara aykırı giysi giyip takke ile gezenleri görmeyen, aşağılık duygusuna kapılmışçasına, işyerlerinin adını tabelâ, ilân, reklâm panolarını yabancı sözcüklerden seçenler için yasal işlem yapmayan yetkililer, kendilerini anayasadan üstün mü görüyorlar acaba?

Medreseler kapatılıp, “Eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke, inkılapları doğrultusunda, (...) yapılacağı” anayasamızın 42 nci maddesi ile hüküm altında alındığına göre, her gün yazılı ve görsel yayın organlarında devrim kanunlarını ihlal eden köşe yazarı görünümlü bir yığın medrese kalıntıları, nerelerde eğitim gördüler acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder