9 Haziran 2018 Cumartesi

TARİHİ GERÇEKLER IŞIĞINDA DERSİM KONUSU (I)

TARİHİ GERÇEKLER IŞIĞINDA DERSİM KONUSU (I)
(DEREBEYİ İLE DIŞ ÜÇLERİN İŞBİRLİĞİ)
Hüsnü MERDANOĞLU
Osmanlı döneminde Dersim bölgesi seyit ve ağaların yönetiminde tam bir feodal yapı ile yönetilmiş, Dersimlilerin Osmanlı egemenliğindeki topraklar üzerindeki etkinliği Sivas iline kadar yayılmıştır. Dersim’in feodalleri yönetimindeki aşiretleri, Karadeniz’e dek birçok saldırısı, başkaldırı ve yağmalamada bulunmuşlardır.
Kendi yarattığı feodal yapı sonrasında Osmanlı yönetimi, Dersim yöresine yönelik birçok düzenletmiş, askeri harekât yapmış, “Dersim’e sefer eylenmiş, ancak zafer eylenememiştir.”
**
Ülkemizin işgalden kurtarılması yanında, emperyalizmin sömürdüğü ülkelere örnek olma anlayışı ve sorumluğu ile yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız süresince ve savaşın başarı ile kazanılması sonrasında her türlü engeller çıkarılmış, onlarca iç ayaklanmalar kışkırtılmış ve desteklenmiş günümüzde de desteklenmektedir. Atatürk’ün öncülüğünde örgütlenerek, “yeryüzündeki bütün güçlü silahlardan daha etkili, ruh kudretine sahip” olduğunu kanıtlayan halkımızın, ortak gücünü oluşturan Kuvayı Milliye’nin ruh kudreti; ırksal, bölgesel, mezhepsel ve benzeri ötekileştirme tasarılarıyla yıkılmaya çalışılmış ve çalışılmaktadır.
Bu tasarılardan biri de Tunceli (Dersim) konusunda, tarihin çöplüğünün karıştırılarak Cumhuriyetimize ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’e karşı olumsuz düşünenlerin sayısınI çoğaltmaktır. Dersim konusunun, tarihi gerçekler ışında aydınlatılmasına katkı vermeye yönelik olarak, Ayvalık Dergisi okuyucuları için bu ve izleyen sayılarında konu, ele alınmaya çalışılacaktır.
Derebeyliğin Baş Tanımazlığı
Osmanlı yönetimi Mondros Mütarekesini kabul etmekle, hem Osmanlı’nın sonunu getirmiş hem de Sevr Antlaşması dayatması ile karşı karşıya kalarak, emperyalist güçler tarafından Anadolu’nun bölüşülmesine zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda; Anadolu’nun paylaşılması yanında Ermenistan ve Kürt devletlerinin kurulmasını da kurgulayan egemen güçler, etnik ayrımcılığı kışkırtmışlardır.
Atatürk ve Kurtuluş Savaşı öncüleri yurdumuzun her yöresine gösterdikleri ilgiyi, Dersim yöresine de gösterilmişlerdir. Ne var ki genel seçimlerde CHP listesinde yer alan adayları yörenin feodal gücünü elinde tutan Seyit Rıza kabul etmemiştir. Dahası, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin (Fırkasının) kışkırtması ile Seyit Rıza, Hozat’ı kuşatmıştır. Bu durum Dersim’in sorun olmayı sürdüreceği sonucunu doğurmuştur.
Zorlu koşullarda, Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, az zamanda olağanüstü atılımlar yapmasını ve bölgesinde ve özellikle İslam dünyası içerisinde örnek ülke konumuna yükselmesini engellemek isteyen güçler, Dersim yöresinde iç ayaklanmayı Alevi tabanına dayandırarak tetiklemişlerdir. Alevilerin Atatürk’e ve Cumhuriyete bağlı oluşları dikkate alınarak, kışkırtmalar etnik kökene dayandırılmıştır.
Ayaklanmalarda Dış Destek
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlaması ile birlikte pıtrak gibi çoğalan ayaklanmaların birçoğunun, dış destekli olduğunun birçok kanıtı bulunmaktadır. Örneğin, 28 Temmuz 1920 günü Amiral Sir F. de Robeck, Lord Curzon’a şunları yazmıştır: “… Damat Ferit bana geldi, … Siz Mustafa Kemal'den nefret ediyorsunuz çünkü o sizin yaptığınız an­laşmayı kabul etmiyor, o halde Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı bir­likte kullanalım, dedi.”
Aynı Amiral 26 Mart 1920 günü Lord Curzon’a da şunları yazmıştır:
“Kürdistan Türkiye'den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Erme­nilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul'daki Kürt Ku­lübü Başkanı Said Abdülkadir ve Paris'teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir...”
Ayaklanmalar dalga dalga artmış ve bu durum, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün Kuvayı Milliyecilerin korkulu rüyası olmuştur.
Anadolu’da baş gösteren ayaklanmaların; İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve ABD'nin Anadolu'daki örgütlü misyonerlerinin yardım, teşvik ve kışkırtmaları, kimi Rumlar ve Ermenilerin Türk ulusal kurtuluşunu engellemeye yönelik çalışmaları ile yönlendirilirmiştir.
Bu bağlamda Rusya; Vladimir Minorski ve Bazil Nikitin adındaki iki Rus ajanı yetiştirmiş, bunlar Kürtlük konusunda uzmanlaşacak kadar bölgeyle, dolayısıyla Dersim ile yakından ilgilenmişlerdir.
Resmi kayıtlarda; Tunceli ayaklanmasının sürdüğü gülerde, yani 15-16 Temmuz 1938 gecesi; Beyrut’tan yüklenen dört kamyonun pestil sandıkları içinde bombalar ve makineli tüfek yüklü olarak Dersim’e gönderildiği, bu işi Fransızların yönlendirdiği yer almıştır.
Tarihin derinliklerinden beri bölgemize ilgisi kesilmeyen İngiltere’nin, amaç ve beklentilerinin farkında olan Seyit Rıza, Dersim ayaklanması sırasında İngiltere’ye şu cümleleri içeren 30 Temmuz 1937 tarihli mektubu göndermiştir.
"Sayın Bakan,
Yıllardan beri Türk hükümeti, Kürt halkını asimile etmeye çalış­makta ve Kürt dilinin gazete ve yayınlarını yasaklayarak, anadillerini konuşanlara eziyet ederek, Kürdistan'ın bereketli topraklarından bü­yük bir bölümünün telef olduğu Anadolu'nun çorak topraklarına, zo­runlu ve sistemli göçler düzenleyerek, bu halka zulüm edilmektedir.

Sayın Bakan, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.
Dersim Generali Seyit Rıza”
Bu mektubun uydurma olduğu konusundaki eleştirilere yönelik bir değerlendirme şöyledir, “Seyit Rıza'nın bu mektubu İngiltere'ye ulaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın ufukta belirdiği böyle bir ortamda; İngiliz hükümeti; Türkiye ile arasını bozacak böyle bir talebe olumlu ce­vap vermemiştir. İngiltere; İstanbul'daki İngiliz Elçiliği'ne 5 Ekim 1937 tarihli bir yazı göndererek Seyit Rıza'nın destek bek­lentilerinin kabul edilmediğini bildirmiş ve bunun Türk hükü­metine özellikle iletilmesini istemiştir.”
Türkiye’nin, Kurtuluş Savaşı’nı kazanması, Lozan Antlaşmasında başarılı olması, bölgede emellerini koruyan İngiltere’nin yine adımlar atmasını gerektirmiş ve Kürtler ile Ermenileri yakınlaştırarak birlikte hareket etmeleri için Hoybun Cemiyeti’ni kurdurmuştur. Gerek bu cemiyet gerek ise Yahudi kökenli İngiliz Binbaşısı Edward Noel, Dersim’de her çareye başvurarak ayaklanmanın altyapısını oluşturmuştur.
Misyoner ağı ile Osmanlı döneminden beri Anadolu’da örgütlü olan ABD yöre ile yakından ilgilenmiş olduğu da ayrı bir gerçektir. Diğer gerçeklere ileriki sayılarda değinmek üzere, Atatürk, Söylev’de (Nutuk’ta) ayaklanma günlerini değerlendirdiği şu sözlerini yineleyerek şimdilik yetinmek istiyorum.
“Kargaşa ateşleri bütün yurdu yakıyor; hainlik, bilgisizlik, düşmanlık ve bağnazlık (hıyanet, cehalet, kin ve taassup) duman­ları bütün yurt göklerini koyu karanlıklar içinde bırakıyordu. Ayak­lanma dalgaları, Ankara’da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf tellerini kesmeye ka­dar varan, kudurgan bir saldırışlar karşısında kaldık.”
**
Konu ile ilgili daha geniş bilgi edinmek için bakınız; Hüsnü Merdanoğlu, Dersim’den Ders Almak, Bilgi yayınevi, Ankara, 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder