9 Ekim 2018 Salı

İSMET İNÖNÜ VE ABD BAYRAĞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ "Hüsnü MERDANOĞLU" Atatürkçü Düşünür Kemalist Yazar

İSMET İNÖNÜ VE ABD BAYRAĞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Hüsnü MERDANOĞLU
**
Batı Cephesi Komutanı ve Lozan antlaşmasının kahramanı İsmet İnönü’nün, bir ABD yetkilisinin Ankara’ya geldiği gün protokol gereğince elindeki ABD bayrağının bulundurması konu edilerek, kimi eleştirilere neden olunmuştur. Konu ile ilgili düşüncelerimi, paylaşmayı yurttaşlık görevi bilmekteyim.
**
Dünyadaki ekonomik, sosyal, siyasi ve teknolojik koşulların gerisinde kalan Osmanlı Devletinin ticaret yönetimi, başta İngilizler olmak üzere yabancıların denetimine girmiş, Ordunun yönetimi de Almanlara bırakılmıştı.

Bu süreçte, sonu gelmez savaşlarla iyice kaynaklarını ve gücünü tüketen Rusya ve Avrupa devletlerince, “Şark Sorunu” olarak gördükleri ve “Hasta adam” olarak değerlendirdikleri Osmanlı’yı, tarihe karıştırmanın fırsatını yakalamanın mutluluğunu yaşamaktaydılar.

30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Koşulları karşısında Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları sömürgeleşmek, Türk halkı köleleşmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı.

O günlerin Amerika kamuoyunun düşüncelerini yansıtan, Amerika’nın Türkiye eski elçisi Henry Margenthau, “Cinayet, Kur’an tarafından Muhammet dininin bir parçası olarak kabul edildiği sürece, Müslümanların Hıristiyanları ya da Yahudileri idare etmesine izin verilmemelidir.” gibi bir yaklaşımı sergilemişti.

Amerika’nın Türkiye hakkında bilgi kaynağı olan Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol’un 29 Ocak 1920 günü Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporda şu tümcelere yer vermişti:

“… Türkiye’de hizmet gördüğüm yıllar boyunca, ihtiyar Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan bütün ırklar ve milletler üzerinde eski Türk yönetiminin kaldırılması gerektiğini daima en büyük güç ve şiddetle savundum… Türkler, hem kendilerini, hem de başkalarını yönetmede yeteneksizdirler.”

Amerikan Desteği ile İzmir’in İşgali ve Yunan Kıyımı 
(15 Mayıs 1919)
Mondros Koşullarını kendi beklentileri doğrultusunda hazırlayan egemen güçler, bu anlaşmanın 7. maddesine kendi güvenliklerini tehlikede görmeleri durumunda istedikleri yeri işgal etme hükmünü koymuşlardı. Mondros’tan sonra egemen güçlere karşı İzmir’de hiçbir etkinlik olmadığı halde; İngilizler, Yunanlılar tarafından İzmir’in işgalini çabuklaştırma gayreti içine girmişlerdir. Üstelik bu yörede geleceğini güvencede görmeyenler, Türkler idi. Rumlar, Mondros Koşullarını izleyen günlerde, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle uzaklaştıkları Anadolu’ya geri gelerek taşınmaz mal (gayrimenkul) almaya başlamakla birlikte, taşkınlıklara ve kıyıma da girişmişlerdi.

İzmir işgal olunduğunda; “Osmanlı yurttaşı yerli Rumlar, erkekleri silâhlı; ka­dın ve çocukları, ellerinde mavi-beyaz Yunan bayraklarıyla ken­tin caddelerini doldurmuş, … 9 Eylül 1922’ye dek sürecek ve Anadolu’yu yangın yerine döndürecek bir vahşet dönemi, o gün İzmir’de başlamıştı”.

İzmir’in işgaline karşı gelinmesi, İstanbul Hükümeti tarafından İzmir’e gönderilen “Saray Kurulu” aracılığı ile engellenmiş, gelişmeleri not eden bir Fransız yetkili, o koşulların olaylarını şu şekilde günümüze taşımıştır:

“Yürüyüş kolunun önünde çok büyük bir Yunan bayrağı vardı. Herkes çılgınca ‘Zito Venizelos’ diye bağırıyor, sancaktar durmadan bayrağı sallıyordu. Gösteri yapanlar, gürültü içinde gitgide kendilerini kaybettiler. Bu biçimde, içinde çok sayıda Türk askerinin bulunduğu büyük kışlanın önüne geldiler. ... Kışlanın içinde ölü ve yaralılar yere serildiler. … Türk subaylar iki sıra olarak saldırganlar arasında, yavaş yavaş yürümeye zorlandılar. Perişan kafile sonunda liman önün­de durdu. Ölü ve ağır yaralılar yollara bırakılmıştı. … İz­mir’deki Yunan Bankası ve çevresinden, civardaki Rum evlerinden a­teş açıldı. Yunan denizciler gülüşerek Türk subaylara ni­şan alıyorlardı. Otuzdan fazla subay vurularak, binecekleri geminin ö­nünde, rıhtıma düştü. Geri kalanlar, türlü hakaretlerle bindikleri gemi­nin ambarına, hayvanlarla beraber tıkıldılar.

… Rıhtımda ve kışlalar önünde, eşlerinden ya da oğullarından bir haber almak için bekleşen Müslüman kadınlar hakarete uğramış, çarşafları yırtılmıştır. Sokaklar, işlenen cinayetlerin izleri ve artıklarıyla doludur. Öldürmeler giderek yerini hırsızlıklara bırakmaktadır.”

Fener Rum Patrikliği’ne bağlı, Osmanlı yurttaşı bir “din adamı(!)” görünümündeki İzmir Metropoliti Hrisostomos, bunca vahşetin ya­şandığı İzmir işgalini, kilisede yaptığı, daha sonra bildiri olarak dağıtılan konuşmasında şöyle kutsamıştı:

“Bugün sizleri, muhte­şem ve ilahi bir törene davet ettik. … Kardeş­ler beklenen an gelmiştir. Yüzyıllık arzular yerine gelmektedir. Ola­ğanüstü yıllar yaklaşmıştır. Irkımızın büyük umudu, anamız Yunanis­tan’la birleşmek yolunda, bağrımızı kızgın demir gibi yakan ve kavuran o şiddetli, derin ve yakıcı arzumuz, işte bugün, tarihi minnetle anılması gereken 15 Mayıs günü gerçekleşiyor. Bugünden sonra, büyük vatanı­mız Yunanistan’ın ayrılmaz bir parçası oluyoruz. Yunan tümenleri, Küçük Asya sahillerine çıkmaya başlamıştır. Yaşasın Helenizm.”

Bir saptamaya göre; 15 Mayıs 1919’da Yunan güçlerinin İzmir’e girmesiyle, 1.239.782 Türk ve Müslüman, 298.373 Rum’un zülüm ve esaretine girmişti. Osmanlı yönetimi İzmir’in işgal olunacağını halktan gizlemiş,ancak halk doğal olarak İzmir’in işgaline tepki göstermiş, Müdafaa-i Hukuk derneklerinde birleşerek ulusal onurumuzun korunmasına, maddi ve manevi güç vermişlerdi.

İşte Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde, Kuvayı Milliye’nin kurumlaştırılarak başlatılan Türk Ulusal Bağımsızlık (Kurtuluş) Savaşı, bu vahşeti durdurmayı ve bağımsızlığı sağlamayı gerçekleştirmenin mutlu sonun savaşıdır.

Bu kutlu savaşın Baş Komutanı Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), İzmir’e yönelen Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) idi. Atatürk ve ismet İnönü’nün komuta ettiği ordular 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdiğinde, Şerafettin adındaki bir asker, Hükümet Konağı’ndaki işgal güçlerinin bayraklarını indirmek için koşmuştu.

İzmir işgal olunduğunda, Hükümet konağı balkonuna; Türk bayrağı indirilerek Yunan ve Yunanlıların baş destekçisi olan İngilizlerin bayrağı asılmış idi. Ancak o işgal devletlerinin bayrakları arasında (her nedense gündeme getirilmeyen ya da üstü örtülmeye çalışılan) bir bayrak daha var idi.

Aralarında Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağı da olan işgal güçleri bayrağınıindiren Şerafettin Yüzbaşı, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın (İnönü’nün) emrinde olduğu tarihi bir gerçektir.

1 yorum: